Yalan Söylemek Dünyanın En büyük Sorunudur

Yalan, kişinin gerçeği saklayıp bildiğinin aksini söylemesidir. Bilinçli olarak doğruyu söylememek anlamına gelen yalan, birçok yönden hayatımızı etkilediği bilinmektedir. Pek çok eserde, ilahi kitaplarda ve şiirlerde ahlâk kusuru olarak işlenen yalan, tüm dünyanın baş belası haline gelmiştir. Yalan söyleyenlerin başı şeytandır ve yalancılar da şeytana benzerler. Bugün İsrail, Amerika ve İngiltere gibi ülkeler dünyanın en büyük şeytanı durumundalar. Bunlar yalancı ve mübalağa bakımından dünyanın “kırkyalancısı” olmuşlar.

Büyücü ve falcılar yalan yere ümit veren sahtekâr kimselerdir. Yalancı şahitler gerçeği gizleyerek haksızlığa yol açarlar. Rakibe söylenen yalan, muhatabın moralini bozma silahıdır. Kişinin kendisine söylediği yalanlar da vardır. “Beyaz yalan” adı verilen zararsız yalanlar da, birer avutma vesilesidir. Tarihî olaylarda yalanın rolü tarihin akışını değiştirirken, toplumların mahf olmasına, dünya düzeninin bozulmasına neden olur. Zira İslam ülkelerini parçalamak için ortaya atılan gerekçelerin birer yalan ürünü olduğu çok geçmeden ortaya çıkmıştır. Amerika’nın Irak’ı istila etmesi, yüz binlerce insanı katletmesi, bir medeniyeti yok etmesi üç yalanın üzerine kurulmuştur.

– Saddam’ın Kuzey Irak’taki Kürtlere karşı soy kırım uygulama yalanı

– Saddam’ın 11 Eylül’le bağlantısının olduğu yalanı

– Kitle imha silahlarına sahip olma yalanı

Yalanın olduğu yerde haklı olan biri rahatlıkla haksız duruma düşürülür, servetler kaybedilir, aileler yıkılır. Güven ortamı kaybolunca toplumdaki manevi ve sosyal bağlar kopar. Kavgalar olur ve cinayetler işlenir.

Yalan tüm toplumlarda ve bütün inançlarda, zararlı olduğu için yasaklanmıştır. Klâsik kültürümüzde gerek İslam inancının etkisi gerekse hayat tecrübeleri sonucu yalana tehlikeli gözüyle bakılarak yalancıya mesafeli durulmuştur. Kur’an’da Allah yalanı çeşitli ayetlerle yasaklıyor. Yalanın tüm toplum ve tüm inanç sistemlerinde yasaklanması, kişi veya topluma mesnetsiz olarak zarar vereceği sebebine bağlıdır.

“Onların kalblerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elîm bir azap vardır.”(Bakara Suresi, 10. ayet)

“Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz?” (Saff Suresi, 2. ayet)

“Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? Onlar günaha, iftiraya düşkün olan herkese inerler (onlara kötülüğü telkin ederler). Bunlar, (şeytanlara) kulak verirler, çoğu da yalancıdır.”.( Şuara Suresi, 221, 222, 223. ayetler)

Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve doğru söz söyleyin. Böyle davranırsanız, Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse, büyük bir kurtuluşa ermiş olur.( Ahzab Suresi, 33/70-71: )

Ceza kanunlarımız da yalanı yasaklıyor:

– Bir resmî belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

-İşçi ücretlerinin veya besin veya malların değerlerinin artıp eksilmesi sonucunu doğurabilecek bir şekilde ve bu maksatla yalan haber veya havadis yayan veya sair hileli yollara başvuran kimseye üç aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası verilir.

-Hukuk davalarında yalan yere yemin eden davacı veya davalıya bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.

-Savaş sırasında kamunun endişe ve heyecan duymasına neden olacak veya halkın maneviyatını sarsacak veya düşman karşısında ülkenin direncini azaltacak şekilde asılsız veya abartılmış veya özel maksada dayalı havadis veya haber yayan veya nakleden veya temel millî yararlara zarar verebilecek herhangi bir faaliyette bulunan kimseye beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.

Ahlaki kusur sayılan yalana, toplum eğitiminde büyük rol üstlenen nasihatname türü eserlerde de yer verilmiştir. Kutadgu Bilig‟de dilinde yalan olan, sözünde durmayan kişinin yönetici olamayacağı, olursa devletin yok olacağı birçok yerde vurgulanır. İnsanın söylediği yalan, toplumu da olumsuz yönde etkilediği için, zararlı bir huy addedilmiştir.

Kişide yavuzrakı yalgan bolur

Yavuzda yavuz va de kıygan bolur.

(Yalancı, insanların kötüsüdür; kötülerin kötüsü ise, verdiği sözünden dönen kimsedir.

Atabetü’l-Hakayık’tan bir şiir:

Köni söz asel teg bu yalgan basal

Basal yip acıtma agız yi asel

Bu yalgan söz ig teg köni söz şifâ„

(Doğru söz bal, yalan söz soğan gibidir. Soğan yiyip ağzını acıtma, bal ye. Yalan söz verem, doğru söz şifa gibidir.)

“Arefe günü yalan söyleyenin bayramda yüzü kara çıkar.”, “Çok laf yalansız olmaz.”, “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.” atasözleri de yalanı konu alır. Bunlar genlerimizde mi var yoksa sonradan öğrenilen şeyler mi?

Çocuklar yalanı büyüklerden öğrenir! Nasıl mı?

Yeni saç şeklin mükemmel görünüyor.

Göbeğin hiç de o kadar büyük değil.

“On dakika içerisinde oradayım”.

Söz veriyorum hiç acımayacak.

Hemen döneceğim.

Paramız yok, alamayız.

Aç ağzını uçak geliyor

Çok ucuza aldım. Hem taksit de yaptılar.

Çabuk uyan, geç kaldın.

Üzgünüm aradığını duymamışım.

Trafikte sıkıştım.

Hoşgeldin. Ben de şimdi sana geliyordum.

Yemeğe kalın.

Giyince açılır, merak etmeyin.

Kapatmam lazım, ocakta yemek var.

En doğru, en hızlı, en detaylı haberler için bizi izleyin.

Benim köylüm, benim çiftçim, benim memurum.

Kurtarmıyor abla, bak inan zararına satıyorum.

Halk arasında anlatılan “Karaman’ın koyunu, sonra çıkar oyunu” atasözünün hikâyesi de bir yalana dayanmaktadır: Karamanoğlu, koynuna bir güvercin koyarak Osmanlı beyinden barış talep eder. Göğsünü işaret ederek “Bu can bu tende oldukça Osmanlı’yı kardeş bilip kılıç çekmeyeceğime söz veriyorum” şeklinde söz verir. Çadırdan çıkar çıkmaz koynundaki kuşu uçurur ve antlaşmanın sona erdiğine hükmeder (www.forumturka.net).

Medyanın ürettiği “sanal gerçeklerin” kabul gördüğü “yalan dünyada” yaşıyoruz. Son örnek CHP bünyesinde yaşanılan ve ülkeyi meşgul eden, ülkeyi dizayn etmeye dönük gelişmedir. Olmayan bir olayın tartışması onbeş gün devam etti. Aslında  Rahmi Turan ve Talat Atilla denen iki yazarın bir siyasi aklı da yanlarına alarak  ortaya attıkları sözü edilen ziyaret ve görüşme hiç olmamış!.. İddiaların akışında yer alan şahısların söylediklerinin hiçbiri doğru değilmiş… Kelle alınmaya yönelik bu yalan tarihin sayfalarında yerini almış oldu.

Yalan haber, yanlış veya eksik haber değildir, kaynağı korunamaz, yapan ve yayanı da hesap verir.( Ardan ZENTÜRK)

Günümüzde, olmayan bir şeyi olmuş gibi göstererek algı operasyonları yapmak ve anaysal bir suç olan “Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek” gibi bir suçu işlemek yaygın bir toplumsal sorun haline gelmiştir. Bu, hem bu yalan haberi internet ortamında yayanın suçlu duruma düşmesine sebep olur, hem de toplumun gerçek olmayan bir haberle huzursuz olmasına. İnternet, kimseye sonsuz ve sorumsuz özgürlük alanı sunmaz, sunmamalıdır. Ben internette her şeyi paylaşmakta özgürüm, kimse karışamaz anlayışı hastalıklı bir anlayıştır. Gerçek hayatta nasıl toplumun huzurunu bozanlara, başkalarının özgürlük alanını haksızca gasp edenlere bir yaptırım varsa, internet ortamında da bunu yapanlara bir yaptırım olmalıdır. Eğer varsa daha caydırıcı hale getirilmelidir. Bir yandan da acil bir şekilde bu işin eğitimi tüm kanallarla verilmelidir.

Geçenlerde Bursa’da Suriyeli kişinin bir kadına tecavüz edip öldürdüğü yalan haberi ortalığı ayağa kaldırmıştı. Sosyal medyada hızlıca yayılan bu yalan haber infiale sebep olmuştu. Maalesef çoğu internet kullanıcısı da haberin doğruluğunu araştırmadan bu haberin yayılmasına sebep oldu. Bu tür yalan haberler ile algı operasyonu yapan beynelmilel güçlere de dikkat etmek lazım. Zira Türkiye’de istikrarı bozup iç karışıklık çıkarmak isteyen pek çok düşmanımız vardır. Yani bu haberleri üretenler sadece sıradan insanlar değil.

Araştırmalar ortalama günde iki yüz yalana maruz kaldığımızı ifade ediyor. Günde sekiz saat uyuduğumuzu düşünürsek saat başına yaklaşık on iki yalan tecrübe ediyor oluruz demektir.( Süheyl Aygül)

Yalan söylemek bir hastalıktır.  Aynen sigarada olduğu gibi. Kutusunun üzerinde her ne kadar tehlikeli ve zararlı olduğu yazsa da, herhangi bir dertten veya sıkıntıdan kurtardığı su ana kadar uzun vadede görülmemiş olsa da alışkanlık haline getirince bırakması çok zordur bu nedenle en iyisi belki de hiç başlamamaktır.

‘İnanma’ ile ‘güvenme’ arasında doğrudan bir ilişki olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Güven ortamının oluşabilmesi için güvenilecek kişi veya kurumların dürüstlüklerine inanmak ön şarttır. Toplumun huzurunu sağlayan ve toplumu oluşturan bütün kurumları ayakta tutan, temel unsur ‘güven ortamı’dır. “Güvenin olmadığı yerde saygı, saygının olmadığı yerde de sevgi olmaz. Nitekim güvenin olmadığı yerde, korku egemen olur.  Bu gidişle ülkemizde toplumsal bir hastalık haline gelen yalan, toplumdaki güven ortamını tamamen bitirecek, toplumun binlerce yıldır geliştirdiği bu güzel hasletimiz müzelere kaldırılacak. Dolayısıyla, devlet bütün kurumlarıyla, özellikle RÜTÜK kanalıyla yalan haberlere ve dizilerdeki yalanlara iş işten geçmeden savaş açmak zorundadır. Tabii ki birey olarak “sen demeden” öncelikle kendimizden başlamalıyı unutmamalıyız.  Aksi takdirde yarın çok geç olacaktır.

İsmet YALÇINKAYA

29/11/2019

İsmet Yalçınkaya:

This website uses cookies.