YANLIŞ NUMARA
Emekli oldum. Başkente yerleştim. Serbest iş yapmaya başladım. Ahşap işleri yapıyordum.
Önceleri işlere çok yabancıydım. İlgimi çekti. Başarılı da oldum. Ustalık, aletleri iyi kullanmakla oluyordu. Teknik kelimeleri hızlı öğrendim. Kavalye, irsaliye, sistire, gibi kelimeleri artık hayatıma girmişti. Makinaları çalıştırıyordum. İstenen ölçüde tahta kesip biçiyordum.
Üç kişilik ekip uyumlu çalışıyorduk.
Küçük oğlumun sürücü belgesi yoktu. İşler yoğunlaşmadan kursa gönderecektim. Bu işleri tamamlamak için o gün işe gitmedim.
Sabah kalktım. Tıraş oldum. Duş aldım. Çıkıp sürücü kursu arayacaktım. Takım elbiselerimi giydim. Kravat taktım. Aynada kendimi gözden geçirdim. Taranmış saçlarımdan dik duranlar vardı. Onları ıslatıp düzelttim. Birkaç sürücü kursuna uğrayıp bilgi almayı düşündüm. Nereden başlayacağıma karar vermeden evden çıkıyordum.
Kapıdaki arkasından anahtarı aldım. Ön tarafa takarken, ev telefonu çaldı. Evden çıkmıştım. Sesi duydum eve döndüm. Ahizeyi kaldırdım:
-Alo. Nasılsın yavrum?
Yaşlı bir bayan sesiydi.
-Teşekkür ederim efendim. İyiyim. Siz nasılsınız?
– Bende iyiyim. Vakit geç oldu. Sen daha işe gitmedin mi?
-Hemen çıkıyorum. Özür dilerim. Sizi tanımadım?
-Senin evin nerede?
-Aydınlıkta.
-Ben Keçiören’de oturuyorum. Oğlumun Dış kapıda sürücü kursu var. Fatih Sürücü kursunun sahibi benim oğlum. Orayı biliyor musun? Oğlumu tanıyor musun?
Adı Resul. Onunla tanış. Çok iyidir benim oğlum. Tanışınca çıkıp gelin. Size çay yapayım.
Sözleri kulağa hoş geliyordu. Şefkatli sözlerdi. Konuşmalarından bir anne sıcaklığı vardı. Öylesine rahatlamıştım ki….
Fazla yorulmadan, Fatih Sürücü Kursuna gitmeye karar verdim.
Yerini hatırladım. Dış Kapı Köprüsünün ucunda, beş katlı binanın dördüncü katındaydı. Levhasını görüyordum.
Kapıyı çektim. Kilitledim. Anahtarı cebime koyup yürüdüm. Dolmuşa bindim. Yol boyu hep o telefon konuşmasını düşündüm.
Dördüncü kata çıktım. Fatih sürücü kursunun zilini çaldım.
Kapıyı bir kız açtı. Siyah saçları omzuna dökülmüştü. Mavi elbisenin deliklerinden omuzları dışarı çıkmıştı. Belini sıkan kemerin köprüleri elbisenin renginden daha açık maviydi. Kemerin tokası siyah, deliklerindeki pullar gümüş rengindeydi.
Resul Beyin odasına aldı beni. Resul Bey, camlı masa ile deri koltuk arasına sıkışmış gibiydi. Ben girince ayağa kalıktı. Masanın önüne kadar yürüdü. Lacivert ceketini düğmeledi. Kravatı beyaz gömlekle ceket arasına sıkıştı. Yüzündeki tebessümle yaklaştı. Elimi sıktı. Güler yüzlü ve samimi davranıyordu. Koltuğuna geçmedi. Masanın önüne, benim karşıma oturdu. Sehpa ikimizin arasında kaldı. O çayını karıştırırken:
-Resul Bey, sana annenden selam getirdim. Dedim.
Hayretleri gözlerinden okunuyordu. Gülümseyen dudakları ciddileşti. İnanmakta zorlanır gibi sordu:
-Annemden mi? Sen annemi nerden tanıyorsun?
-Telefondan tanıyorum. Dedim.
Anlatmaya başladım. Evden sürücü kursu aramaya çıkıyordum. Ev telefonu çaldı. Arayan annendi. Konuştuk.
Annesiyle yaptığım konuşmayı aynen anlattım. Beni dikkatle dinledi. Bu benim için şans oldu. Seninle tanıştım. Referans annen olunca, yardımcı olacağından şüphem kalmadı.
-Elbette yardımcı olurum hocam. Dedi.
Annesini şöyle anlattı:
“ Annemin, benden başka çocuğu olmamış. Beni hiç aklımdan çıkarmıyor. İnsanları çok seviyor. Beni de daha çok seviyor. Beni telefonda arıyor. Konuşuyoruz. Beni ararken yanlış numara çevirdiği de oluyor. Bak sizi de aramış. Karşı taraf kapatmazsa çok konuşur. Seninle de konuşmuş ama iyi olmuş. Seninle beni tanıştırdı.”
Evet, kendisine teşekkür ederim.
Resul Bey oğlumu kursa kabul etti. Çok indirimli fiyatla ağır vasıta ehliyeti verdi. Kendisiyle dostluğumuz uzun süre devam etti.
OSMAN KABLAN