YERLİ MALI HAFTASI
YERLİ MALI HAFTASI
Mesleğe köy öğretmeni olarak başladım. Unvanı küçük, sorumluluğu büyük bir görevdi, bu. Geriye dönüp baktığımda, zoru başarmış olmanın huzurunu duyuyorum yüreğimde. Vicdanım sonuna kadar rahat. Alnım ak, yüzüm pak. Bu görevler arasında belirli günler ve haftalar vardı. Bir takvime bağlı olarak etkinlikler yapılırdı. Bunlar, yıllık, aylık günlük planlarda yerini alırdı. Etkinlikler mevzuata uygun yapılırdı.
Çocuklar bu haftaları çok severlerdi. Toplu halde şiirler okumak, şarkılar söylemek hoşlarına giderdi. Amaçları, eğlence ortamı oluşturmaktı.
Sınıfa girdim. Öğrenciler ayağa kalktı. “Günaydın.” dedim.
Toplu olarak andımızı okuduk. Üç öğrenci parmak kaldırdı. Heyecanla kaldırıyorlardı parmaklarını. Ulaşabilse parmaklar gözüme girecekti. Ercan’a söz verdim:
– Yeli Malı Haftası ne zaman öğretmenim, diye sordu.
– Bir hafta sonra Ercan dedim. On iki Aralıkta.
Zihni:
-Kutlayacak mıyız, öğretmenim?
-Evet kutlarız.
Gözlerinde ışıklar saçıldı, sevindikleri görüldü. Birkaç alkış sesi duyuldu.
-Ercan söyle bakalım, “Yerli Malı Haftası” ne demek?
Soru sınıfa değildi. Hepsi parmak kaldırdı. Heyecandan ayağa kalkanlar oldu. Cevabı Ercan verdi:
-Başka ülkelerden satın alınmayan, ülkemizde üretilen her şey, yerli malıdır öğretmenim.
-Neler üretiliyor yurdumuzda Ercan?
– Arpa, buğday, mercimek, nohut, çemen, üzüm, soğan, sarımsak, şeker pancarı, et, süt, yumurta… Heyecanla saymaya devam ederken, hatırlamadıklarını yerinde oturanlar yüksek sesle söylüyorlardı. Söylenenleri de tekrar ediyordu Ercan.
-Tamam, çocuklar Yeri Malı Haftasında güzel çalışmalar yapalım. Hazırlıklara hemen başlayalım. On iki Aralık günü çantalarınızı getirmeyin. Hazırlıklı gelin.
Yerli malı olmayan bir şey getiren olursa ona nasıl bir tepki gösterelim. Hep birden koro halinde:
-Ceza verelim, öğretmenim.
-Nasıl ceza? Onu da şimdi kararlaştıralım.
Zihni:
-Onu sen söyle öğretmenim.
-Tamam, ben ona ağır bir ceza veririm. Hep bir ağızdan,
-Ağır ceza ne demek öğretmenim?
Yerli malı olmayan bir yiyecek getirenin, getirdiğini yemeyelim. Kendisinin yemesine de izin vermeyelim. Unutmaması için ona yerli malı şarkısını söyletelim.
Yerli malı, yurdun malı/ her Türk onu kullanmalı.
Sloganımız olsun. Çarşamba günü hepsi okula çantasız geldiler. Fakat elleri de boş değildi:
Murat, çiğli gömbe, Yaşar sütlaç, Feride kuru fasulye yemeği. Şehriban yaprak dolması, Hamza köme tarhanası, Selim mendil gibi dürülmüş pestil, Yahya kuru üzüm, Fehmi çökelekli gözleme, Fadime iri tahıldan hedik, Zeynep örmece buğdaydan kavurga, Şehriban haşlanmış şeker pancarı. Recep kavun, Sabri karpuz, Zeki havuç, Bekir ceviz, Mürsel fındık, Sami zeytin, Bahattin haşlanmış yumurta, Yücel elma, Yusuf armut, Hamdi leblebi ve kuru üzüm getirdiler.
Zihni yiyecek getirmedi. Ablası ona güzel bir yerli malı seti yapmış.
Telis parçalarından küçük torbalar dikmiş. Bunlar bir bardak buğdayla doldurmuş, ağzını dikmiş. Asmak için iple kulp yapmış. Üstlerine içinde ne olduğunu ve hangi tarlada yetiştiğini yazmış.
Mercimek Belen Üstünde, Burçak Kayanın üstünde, Arpa, Çayır Yolunda gibi… Sekiz torba hazırlamıştı.
Bu torbalara bir pano yaptım. Torbaları yerleştirdim. Camlı kapağı açılmayacak şekilde kapattım.” Kuruya kurt düşmez” derler, uzun süre saklanacağından emindim.
Yıllar geçti. Emekli öğretmen olarak okulumu ziyarete gittim. Panoda o koleksiyon duruyordu. Bir değişiklik vardı. Ürünlerin yetiştiği tarlaların yerine, ithal edildiği ülkelerin adı yazılmıştı.
Nohut: Meksika, Hindistan, ABD
Sarımsak: Çin
Havuç: Avustralya
Bezelye: Rusya, Kanada, ABD gibi yazılmıştı.
Okulun yeni durumundaki farklılıklar beni üzdü. Çocuklardan birine sordum:
-Yerli Malı Haftası’nda neler getiriyorsunuz?
-Yerli Malı Haftası yapmıyoruz öğretmenim.
Ben emekli oldum. Uzun yıllar geçti. Nereden nereye…