2019 yılındayız. Aslen Sivas’ın Zara ilçesinden olan ve Tokat’ta Edebiyat Öğretmeni olarak görev yapan Şinasi beyin eşi de Edebiyat Öğretmeniydi. Pamukpınar Öğretmen Okulunda tanışmış önce ilkokul öğretmeni olmuşlar seneler sonra da Edebiyat Bölümü okuyarak Edebiyat Öğretmeni olmuşlardı. Tek kızlar Ebrar da anne ve babasının edebiyat sevgisini içinde hissetmiş o da edebiyat Öğretmeni olmak istemişti.
Girdiği sınavda başarılı olarak Cumhuriyet Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kazanmıştı.
Şimdi kayıt yaptırmak üzere baba kız özel otomobilleri ile yola çıkmışlardı. İyi bir Edebiyat Öğretmeni olan Mehmet Bey, yola çıkmadan yanına birkaç tane de kitap almıştı. Kızına fark ettirmeden tabii ki, kızına bir saat 15 dakika sürecek yolculukta Edebiyat dersi verecekti anlaşılan. 18 yaşına girdiği gün ehliyet alan Ebrar arabayı kullanıyordu. Annesi bir arkadaşlarının düğününe gideceğinden baba kız yola çıkmışlardı.
Araba Tokat’tan çıkıp Geyraz mevkiini çıkıp, Kızıleniş yokuşunu çıkarken Ebrar babasının yavaş yavaş şiir okuduğunu fark etti. Kulak kesilince Tokat’lı şair Cahit Külebi’nin bir Sivas’tan Tokat’a dönerken duygularını yazdığı “Tokat’a Doğru” şiirini okuduğunu fark etti: Yavaş yavaş çevreye bakarken okuduğu şiirin yazılmadan önce yaşandığı atmosferden geçerken bu şiiri dinlemek Ebrar’a büyük haz vermişti. Şiir şöyleydi:
Tokat’a Doğru
Çamlıbel’den Tokat’a doğru
Tozlu yolların aktığı ırmak!
Ben seni çoktan unuttum;
Sen de unuttun mu, dön geri bak.
Atların kuyruğu düğümlü,
Bir yandan yağmur yağar, ıslak;
Bir yandan hamutlar şak şak eder,
Bir yandan tekerler döner, dön geri bak.
Orda, derenin içinde
İki üç akçakavak,
Tekerler döner, başım döner,
Kavaklar yeşeriyor dön geri bak.
Orda, derenin içinde
İki üç çırılçıplak
Alçacık damı düşündükçe
Gözlerim yaşarıyor, dön geri bak.
Irmaklar gibi uzaklaşır
Bir türkü kadar uzak
Tekerler iki çizgi bırakır,
Hamutlar şak şak eder, dön geri bak.
Cahit Külebi (Yeni Şiirler,1950,Varlık Yayınları)
Mehmet Bey, şiiri okuduktan sonra kızına baktı. Yüzü gülüyordu. Babası gibi bir ustadan bu yolda bundan 70 sen önce yazılan bir şiiri dinlemek ne kadar zevk vermişti. Bir Edebiyat Öğretmeni adayına.
Mehmet Bey kızına sevgi ile bakarken, araba Artova Tokat yol ayrımın geçmiş, Yatmış Köyüne doğru aheste aheste ilerliyordu. Kavak ağaçlarının içinde gizlenmiş bir hazine gibi görünen Yatmış Köyünü göstererek Mehmet Bey kızına:
-Bundan yetmiş 70 önce buralarda kavak ağaçları bugün daha çoğalmış ama arazi sulanmayınca gene çok fazla yeşillenmemiş. Ama görüyorsun ki az da olsa olan kavak ağaçları hem doğaya güzellik, hem şairlere ilham hem ve bizlere mutluluk katıyor. Ben 50 yaşında Mehmet Bey yaklaşık 40 yıldır bu yoldan memleketime gider gelirken her zaman bu şiiri okur, okul gezilerinde buradan geçerken de bir öğrencime mutlaka okuturum, dedi.
Kızı gülümseyerek:
-Mesaj alınmıştır babacığım, bende Öğretmen olur da bu yörelerde görev alırsam sizden aldığım bu dersi uygulayacak ben de çocuklarıma ve öğrencilerime bu güzel şiiri okuyacak ve okutacağım, dedi.
Çamlıbel’i geçmişler Tokat Sivas İl Sınırındaki bir zamanlar Köroğlu’nun at üstünde şiirler okuduğu dağlara doğru araba ile tırmanmaya başlamışlardı. Mehmet Bey Köroğlu’ndan ve burada yaşadığı iddialarından ve Çamlıbel’de Köroğlu şenliklerinden bahsetti.
-Bu güzel dağlar, ovalar, dereler, göller işte bize ve şairlerimize yüzyıllarca ilham veriyorlar. Edebiyat bu güzellikleri daha güzel hale getirerek bizlere ulaştırıyor işte kızım, dedi.
Bir de baktılar ki Pamukpınar İlköğretim okulunun önünden geçiyorlar. Mehmet Bey, okuluna bakarken:
-İşte kızım, bu da annen ile benim tanıştığımız âşık olduğumuz ve evlenmeye karar verdiğimiz okulumuz. Ne güzel günlerdi, dedi.
Bir süre okuluna baktı. Ne güzel arkadaşlıkları burada yaşadık. Edebiyat Öğretmenimiz, o kadar güzel şiirler okurdu ki, biraz önce sana okuduğum şiiri burada öğretmenimiz ezbere ve içten okurdu. Âşık Veysel’den de şiirler okurdu. Bu okulda Âşık Veysel’in oğlu da İfran abimizle beraber okumuşlar, dedi. Pir Sultan Abdal da bu Yıldızeli’nin bir köyünde doğmuş ve buralardan ilham almış, dedi.
Araba Sivas Yozgat yolunun Tokat sapağından dönerek Yıldızeli ilçesinin alt tarafından Sivas yoluna saptı. Bu sefer Mehmet Bey, Sebahattin Ali’nin bir hikâye kitabını çıkardı. 1939 yılında Yıldızeli’nden Sivas’a giden iki kafadarın yaşadıklarını anlattığı “Uyku” hikâyesini kızına okumaya başladı. Bir yandan okuyor, bir yandan da memleket havası alıyordu. Ebrar, arabayı kullanırken sanki müzik dinler gibi babasının güzel tatlı sesinden hikâyeyi dinliyordu. Her adımda bir çeşmenin olduğu bu yolda şimdi pek çeşme yoktu. Çok az kalmıştı.
Hikâye tamamlanmıştı ki, Mehmet bey saatine baktı. Sivas’a giriyor, Çimento Fabrikası’nın önünden geçiyorlardı. Yıldızeli’nden Sivas’ a 40 dakikada gelmişlerdi. Mehmet Bey kızına bakarak:
-80 yılda ülkemiz ne kadar gelişmiş kızım, hikâyede 2 saatlik yolu 6 saatte geliyorlar. 360 dakika biz ise 9 da bir gibi kısa zamanda geldik. Hikayede normalde 2 saat sürdü yol diyor. Bugün 3 de bir zamanda geldik. Memleketimiz gelişti. Ulaşım hızlandı. Edebiyatımız gelişti. Yaşasın memleketim doğduğum Sivas, yaşasın doğduğum Tokat, dedi. Kızı sevgi ile baktı babasına gülümsedi. Edebiyat mutlu eder gülümsetir işte..