UNUTULMAYAN ACI

UNUTULMAYAN ACI  

 

Ailesi Çakır çalı Köyünde yaşıyordu.

                Mehmet, Yurtta kalıyordu.  Hastalandı. Perşembe günü hastaneye götürüldü. Doktorlar grip olduğunu söyledi.  Kuruluşa geri geldi. Doktorlar ilgilenmedi. Yurttan çok hasta gelmesinden dert yanıyorlardı. Kalabalık yerden çok hasta gelirdi. Bunu düşünmüyorlardı.   O kuruluşta kaç kişi barındığını bilmiyorlardı ki. Genel mevcut iki yüz altmış beş kişiydi. Elbette hasta çok olurdu. Cuma günü daha çok hastalandı Mehmet. Tekrar hastaneye gitti.

Bu defa hiç bakmadı doktor.

"Bir şeyin yok. Sen dün de gelmiştin.” Dedi gönderdiler.

                Cumartesi gece saat 00.30 da nöbetçi öğretmen,  Telefon açtı.  Mehmet’in çok hasta olduğunu söyledi. Hemen gittim;  hastayı acil servise götürdüm. Israrla yatırdım. Israr etmesem yatırmıyorlardı.  Telefon açtım. İl Müdürüne haber verdim. Hastanın durumunu da anlattım.

                "Perşembe ve Cuma günleri bu çocuk hastaneye gitmiş. Bir şeyin yok deyip göndermişler. Şimdi ben ısrarla yatırdım.  Hastanede kuruluşa karşı yanlış bir tavır var. Lütfen ilgilenin.” Dedim.

Artık hastam emin ellerde olduğundan işime döndüm.  O hastanede yatıyordu. Yatışının ikinci günü saat 24.00 de telefon çaldı. Arayan yurt şoförüydü:

“Mehmet öldü!“ Dedi.

                Evladımın ölüm haberini almıştım. Şok oldum. Durumu il müdürüne  bildirdim.  Beraber hastaneye gittik. Kimseyle görüşmedik. Nöbetçi doktor yatıyordu.

                Telefonla Çakır Çalı köyünü aradık. Bulamadık. Köye bilgi vermesi için, Zile Jandarmasına haber verdik. Ertesi gün il müdürü ile vali beye gittik. Durumu izah ettik. Valinin şu sözü beni çok üzdü:

"Doktorlar eskiden beri alışılagelmiş bir usulle, öleceğini bildikleri hastayı yatırmazlar.” Dedi.

                Bunu söyleyen valiydi. Doktorların amiriydi.  Çocuğun bir evi ve ailesi yoktu. Bu söz beni çok üzdü. Geri göndermeleri doğru muydu? Yoksa yurt yetkililerine doğruyu söylemeleri mi  gerekirdi? Vali hastaneden ölüm nedenini sordu. Detaylı rapor veremediler.

Bizim görüştüğümüz doktorlar şaşkındı. Bize şöyle diyorlardı:

"Olacak şey değil.  Bakıma alınmalıydı. Basiretimiz bağlandı. Hiç ihtimal vermiyorduk."

Neden, nasıl basiretleri bağlandı bilinmiyorlardı. Savcı keşif yaptı. Otopsi için Sivas’a gitmesine karar verdi.

                Hesapta olmayan masraflar için dernekten para aldım. Emniyet müdürlüğü de ambulans verdi. Cumhuriyet Üniversitesi Patoloji bölümünde otopsi yapıldı.

                Bekledik. Savcı geldi.  Saat 14.00 otopsi başladı. Dr. Nurdan Güneş’in ilgileri benim işlerimi kolaylaştırdı. Kızım Sivas’ta okuyordu. Geldi hastanede beni buldu. Sarıldık. Ağladık. Mehmet için ikimiz de ağladık.

                Akşam saat on yedi de Tokat’a geldik. Cenazeyi devlet hastanesi morguna koyduk. Otopsi sırasında cesette herhangi bir kesme, yaralama olmadı. Tüm işlemler yanımda yapıldı. Mezara tabutla koyacaklardı.

Mezarın başında bir konuşma yaptım:

                "Tüm otopsi işlemleri yanımda yapıldı. Cesette, kesilme ve parçalanma yok. Onun içinde tabutla defnetmek gerekmez. Normal defin işlemleri yapılsın.” Dedim. Öyle yapıldı.

                Mezarlık dönüşü Mehmet’in ailesinin evine gittik. Orada taziye diledik. Kısaca konuştum. Köylüler, bize çok ilgi gösteriyorlardı.  Bu beni çok duygulandırdı.  Oradan ayrılana kadar hep boğazımda bir düğümle dolaştım. Zorlukla konuştum.

Akşam çocuklara konuşma yapmak için yurda gittim. Kısaca konuşup, başsağlığı diledim.

İl müdürü çok uzun bir konuşma yaptı.      Günle alakası olmayan konulara girdi. Çocukların sıkıldığını fark ettim. Kendisini uyarmak istedim. Dinlemedi. Çocuklara:

"Eğer kendinizi iyi hissetmiyorsanız, kendinizi zayıf hissediyorsanız hemen hastaneye gidin.” Dedi.

                Bunu duyan çocuklar, aynaya bakıp kendilerini zayıf görüyorlardı. Kimsesizliğin ezikliği de bunu etkiliyordu. Okuldan kaçmak için bir yol olmuştu hastaneye gitmek.

                Sağlıklı çocuk, okul saati geçene kadar top oynuyor,  sonra gelip sevk alıyordu. Sevk alanlar artıyor hastane de artık hiç önemsemiyordu.

Bu problem bir süre devam etti. Ben o günden sonra aylarca kendime gelemedim.

Evlat acısıydı. Kolay değildi.  Unutamadım. Mehmet, hala yüreğimde bir yaradır.

Tokat Haber:

This website uses cookies.